Your search results

Din

4. DİN 1

Bugünkü Yunanistan topraklarında, Neolitik çağda görülen animist unsura sahip birkaç dinin, Arkaik çağda görülen ve On İki Tanrı ile özdeş inanışların ardından, birinci bin yılın başlarında Hıristiyanlık yayılmaya başlamıştır. Hıristiyanlığın kurumsallaşma döneminde ortaya çıkan inanç farklılıklarında, Bizans İmparatorluğu’nun geleneksel egemenlik alanlarının tamamında olduğu gibi, bugünkü Yunan coğrafyasında da genel kabul gören inanç Ortodoks Hıristiyanlık olmuştur.

Modern Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğundan bağımsızlaşarak kurulduğu dönemdeki ilk anayasası, Ortodoks inancını ülkede “egemen din” olarak ilan etmiştir ve bu durum bugün de sürmektedir. Bugünkü Yunanistan anayasası 13. madde hükümleriyle laikliği güvence altına almaktadır.

Avrupa Komisyonu’na bağlı olarak faaliyet gösteren bir kurum olan Avrobarometre’nin 2010 tarihli çalışmasına göre;  Yunanistan’da nüfusun %79’u Tanrı’nın varlığına, %16’sı yüksek bir gücün varlığına inandığını, %4’ü ise her ikisine de inanmadığını bildirmiştir. Daha yakın tarihli bir ankete göre, dört Yunanlıdan üçü (%76) dinin, milli kimliğin önemli bir bileşeni olduğuna inanmaktadır. %92’sinin Hıristiyanlığın temel doktrini olan “Kutsal Üçleme” ye inandığını beyan ettiği Yunan toplumunun, genel olarak çoğunluğunun dindar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. En kalabalık dini topluluk Ortodokslar olup, çok sayıda inananı olan diğer dinler; İslam (%2), Katoliklik (%1’den az) ve diğer Hıristiyan mezhepleridir (%3’ü). Bazı araştırmalarda toplumun yaklaşık % 4’ü kendilerini dinsiz olarak tanımlamaktadır. Ülke sakinlerinin dini inançlarının da kaydedildiği son nüfus sayımı 1951’de yapılmış ve sonrasında dini inanç ile ilgili sorular, genel nüfus sayımlarından çıkarılmıştır.

Başka kaynaklara göre, Ortodoks Hıristiyan olduğunu iddia eden Yunanlar, nüfusun % 81,4’ünü, ateistler ise %14,7’sini oluşturmaktadır.

Bugün Yunanistan’da yasal olarak tanınan dini topluluklar, Kamu Hukuku kapsamında Tüzel Kişiler olarak kabul edilen Yunanistan Kilisesi ve İsrail Topluluklarıdır. Hukuki çerçeve olarak, Müftülükler kamu hizmeti olarak kabul edilmektedir. Yunanistan Hukukuna göre; Yunanistan Katolik Kilisesi, Ermeni Ortodoks Kilisesi, Kıptiler, Etiyopya Ortodoksları, Asuriler, Anglikanlar ve Yunan Evanjelik Kilisesi, Özel Hukukun Tüzel Kişileri olarak kabul görmektedir.

4. DİN 3

Hıristiyanlık Doktrini

Hıristiyanlık, İsa Mesih’in hayatı ve öğretilerine dayanan, kökenini Yahudi monoteizminden alan tek tanrılı bir dindir. Dünyanın üçte birine karşılık gelerek, 2,4 milyardan fazla taraftarı ile dünyada en çok inanana sahip olan dindir. Hıristiyanlık, İsa’nın Eski Ahit’te bildirildiği gibi Mesih olarak dünyaya geldiği, öğrettiği ve şehit olduktan sonra dirildiği ve de “Tanrı’nın Oğlu ve İnsanlığın Kurtarıcısı” olduğu inancına dayanmaktadır.

Hıristiyan doktrini, yani Hıristiyanlığın temel ilkesi, bazı radikal Protestan Kiliseleri dışında, genel olarak “İnanç Sembolü” olarak bilinen bir dua / beyan aracılığıyla anlatılmaktadır. Bu, esasen Baba Tanrı, Oğul İsa ve Kutsal Ruh şeklinde tanımlanan üçlü bir Tanrı’ya olan İnancı ifade eder.

İsa

4. DİN 2 - İSA

İsa (MÖ 4 – MS 30-33), Hıristiyanlıktaki en temel figürdür. Doğum ve ölüm tarihleri ile ilgili olarak kimi tarihçiler ve araştırmacılar farklı görüşler belirtirler. “Nasıralı İsa” olarak da bilinir. Hıristiyan kaynaklarında ve yer yer Kur’an’da “İsa Mesih” olarak anılır. Hayatı ile ilgili başlıca kaynaklar Kanonik İncillerdir.

İsa’nın, Roma İmparatorluğu’nun Yahudiye eyaletinde, kendisi de bir Yahudi olan Meryem’den, mucizevi bir şekilde, babasız olarak dünyaya geldiği genel kabul görür. Hıristiyanlıkta, Marangoz, Öğretmen ve Şifa Dağıtıcıdır. “Halkı isyana teşvik etmek” suçlamasıyla Yahudi din adamlarının baskısı ve Roma İmparatorluğu’nun Yahudiye valisi Pontius Pilatus’un emriyle çarmıha gerildiği kabul edilir.

Hıristiyanlar için İsa, Mesih’tir, Tanrı’nın Oğlu ve bizzat kendisidir. Bahsi geçen oğulluk manevi bir anlam içermektedir, biyolojik bir husus değildir. Baba (Tanrı) ile insanlar arasında aracı, Beklenen Kurtarıcı, Rab, Tanrı ile aynı “öz“den olan, güçlü tanrı, tek insan, dünyanın tek kralı, Kutsal Üçlemede geçen “oğul” dur.

İsa’nın tanrısal ve insani özellikleri farklı mezheplerce farklı yorumlanır:

Monofizit görüşüne göre; insani tabiatı ile tanrısal tabiatı, tanrısal özü altında erimiş ve ayrılmaz bölünmez tek bir tabiat meydana gelmiştir. Çarmıhta, İsa’nın insani tabiatı gibi tanrısal tabiatı da acı çekmiştir. Meryem “Theotokos”, yani “Tanrı Anası” dır.

Diofizit görüşe göre; ise insani ve tanrısal olmak üzere birbirinden bağımsız iki tabiatı vardır. Çarmıha gerildiğinde ilahi tabiatı bedeninden ayrılmış, sadece insani tabiat acı çekmiştir. Meryem, insan olan İsa’nın annesidir dolayısıyla da ona “Theotokos” yani “Tanrı Anası “denemez.

Ortodoks, Katolik ve Protestanlara göre “İnsani” ve “Tanrısal” iki tabiatı olup, bunlar asla birleşmezler, karışmazlar ve ayrılmazlar.

Ortodoks Hıristiyanlık

Ortodoks Hıristiyanlık geleneğinin temellendiği kültür, IV. yüzyılda Kapadokya’da yaşayan, Helen ve özellikle Aristoteles felsefesini Hıristiyanlığa sokarak teolojik anlamda Ortodoksluğun zeminini hazırlayan üç kilise babası tarafından geliştirilmiştir. Bununla birlikte Ortodoksluğun tarihsel olarak IV. yüzyıldan itibaren vuku bulan siyasi çekişmelerle ve İstanbul’un yeni bir siyasal merkez olarak ortaya çıkması ile şekillendiği söylenebilir. 330’da Roma İmparatorluğu başkentinin Konstantinopolis’e taşınması Roma’da yerleşik olan siyasi ve dinî otoriteleri rahatsız etmiştir. Roma şehri kendisini Havari Petrus’a dayandırırken, Konstantinopolis kendisini Havari Andreas’a dayandırmaktaydı.

Aziz Petrus’un Roma ile ilişkisi kadar olmasa bile, İstanbul’un Aziz Andreas ile ilişkisi hakkındaki kanaatler yaygın şekilde benimsendi. Roma ile İstanbul arasındaki ilk mücadele, 343’te Sardika’da (Sofya) toplanan konsilde ortaya çıktı. İmparatorluğun doğu topraklarının yöneticisi olan II. Constantius, Hıristiyanlığın temel doktrini olan “İsa’nın tanrısal kimliğini reddederek, tartışmaya açan Aryanizm taraftarıyken, batıda egemen olan Konstans İznik geleneğini devam ettirmekteydi. Papa Julius’un talebi üzerine toplanan konsil Aryanizm’i heretik olarak nitelendirildi. Roma, Konstantinopolis’in tehlikeli yükselişinin önünü kesmek amacıyla kiliseyle ilgili her türlü resmî kararda tek yetkili merciinin kendisi olduğunu ilan etti. Doğulu piskoposlar ise konsil kararlarının hiçbirini tanımadılar.

381’de İmparator I. Theodosius’un topladığı ve hiçbir Romalı temsilcinin çağrılmadığı Birinci Konstantinopolis Konsilinde Roma’dan sonra ikinci yetkili merciinin Konstantinopolis olduğu ilân edildi. Bu konsilin disiplin ve hiyerarşi konularındaki kararları Katoliklerce asla teyit edilmemiştir. Konsilin “Yeni Roma olarak Konstantinopolis piskoposluğu Roma’dan sonra gelmektedir” maddesi Romalı yetkililerce şiddetle eleştirilmiştir.

Daha çok İsa’nın tabiatı konusundaki tartışmaları bastırmaya yönelik olarak 451 yılında toplanan dördüncü ekümenik konsilde, Konstantinopolis’in Roma ile eş imtiyazlara sahip olduğu görüşü resmen onaylandı. Roma’nın üstünlüğünün Petrus’tan değil kilise babalarınca bahşedilen imtiyazdan geldiğini savunan konsil kanonları Katoliklerce asla kabul görmedi.

Roma ve Konstantinopolis arasındaki en önemli kırılma noktası 6. yüzyılda ortaya çıkmıştır. 595 yılında İstanbul Patriği 4. John, tarihte ilk defa ekümenik patrik unvanını alarak, Konstantinopolis’in tek ve evrensel kilise olduğunu ileri sürmüştür. Batılı din adamları, papanın bile bu unvanı kullanmaya cesaret edemediğini ileri sürerek, John’u şiddetle eleştirdiler. Bu tarih iki kilise arasındaki kavganın zirveye ulaştığı bir döneme işaret eder.

Konstantinopolis patriği 1053’ten itibaren Roma’ya karşı şiddetli bir kampanya başlattı ve kentteki bütün Latin kiliselerini kapattı. 1054’te Patrik ile görüşmeye gelen Kardinal ile Roma ve Konstantinopolis kiliseleri arasındaki ipler koptu. Papalığın Konstantinopolis’e yönelik tavırlarından rahatsız olan patrik, kardinale randevu vermedi. Kardinal, Konstantinopolis kilisesinin farklı görüşlerinden dolayı sapkın olduğuna dair bir papalık belgesini Ayasofya’ya bırakarak, Roma’ya döndü. Buna karşılık Konstantinopolis kilisesi de Roma’nın Kutsal Ruh konusundaki inancının sapkınlık içerdiğini vurgulayan karşı bir belge hazırladı ve bunu Roma’ya iletti. Bu karşılıklı restleşme ve birbirini aforoz etme Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki mutlak ayrılığın ilânı oldu.

Compare Listings